Rodos'un Fethi
Rodos'un Fethi
Rodos'un Fethi bilindiği
gibi, Kanunî Sultan Süleyman'ın Akdeniz'de Osmanlı hâkimiyetini kurmak için
giriştiği büyük mücadelede, Rodos seferi ilk, Malta seferi ise son dönemi ifade
eder. Dünya tarihinin esine ender rastladığı ünlü Padişahın saltanatının ikinci
yılında Rodos'u ve ona bağlı bulunan adaları ele geçirmesi, Doğu Akdeniz'de
Osmanlı hâkimiyetinin yerleşmesini sağladığı gibi, mücadelenin bundan böyle
Orta ve Bati Akdeniz'e intikal ettirilmesi imkânını da sağlamıştı.
1309'dan beri Saint Jean
d'Hospitaliers veya Saint Jean de Jerusalem denilen şövalye tarikatının elinde
bulunan Rodos adası ile civarındaki adalar, eskiden beri Osmanlıların ele
geçirmek istedikleri önemli yerlerdi. Sultan Süleyman, Belgrad'ı almayı
başardıktan sonra Osmanlı siyasetinin bu ikinci meselesini de halletmek
istiyordu. Zira fethi zarurî kılan bazı sebepler vardı. Buranın fethi, Osmanlı
ülkesine yeni ilhak edilmiş bulunan Mısır, Suriye ve Doğu Akdeniz sahillerinin
emniyeti bakımından önemliydi. Bunun için de Rodos ve ona bağlı olan diğer
adaların Osmanlıların elinde bulunması gerekiyordu. Nitekim bu zorunluğu takdir
eden Yavuz Sultan Selim, saltanatının son yıllarında, Şövalyeler üzerine
yürümek için büyük çapta bir donanma hazırlamaya koyulmuş, ancak bu tasavvurunu
gerçekleştiremeden hayata gözlerini kapamıştı. Hıristiyanlığın, Osmanlı hac,
ticaret ve ulaşım yolu üzerinde, bu emniyeti tehlikeye sokabilecek tehlikeli
kalesi durumundaki Rodos'ta bulunan şövalyeler, Osmanlı ticaret ve hac
gemilerine saldırmakla kalmamışlar, ayni zamanda Canberdi Gazali'ne de yardımda
bulunmuşlardı. Bundan başka onlar, Rodos'ta bulunan Cem Sultan'ın oğlu Murad'ı
da taht vârisi olarak ortaya sürmüşlerdi. Ayrıca kalelerinin sağlamlığına
güvenmekte olan Rodos şövalyeleri, korsanlık faaliyetlerine devamla, bir
taraftan Müslümanların yollarını kesip gemilerini alıyor, öbür taraftan da
Osmanlı sahillerinde ardı arası kesilmeksizin bazı fesatlıklarda
bulunuyorlardı. Bundan başka beş altı bin civarında Müslüman'ı esir alıp
adalarında onlara türlü işkenceler yaptıkları da biliniyordu.
Resim: Rodos'un Fethi'ni Gösteren bir Minyatür
İste Kanunî, bu siyasî
ve stratejik sebeplerden dolayı Rodos problemini halletmek istiyordu. Böylece,
bir bakıma babasından miras olarak devr aldığı bir siyaseti devam ettirmek ve
babasının yarıda bırakmak zorunda kaldığı önemli bir meseleyi halletmek
niyetinde idi. Ayni zamanda o, Rodos'u fetih etmek suretiyle dedesi Fâtih
Sultan Mehmet’in gerçekleştiremediği bir şeyi de yapmış olacaktı. Eserimizin, Fatih’le
ilgili bölümünde de görüleceği üzere o, birbirlerini kovalayan zaferleri arasında
sadece iki yerde istediğini ele geçirememişti. Bunlardan biri Belgrad, diğeri
de Rodos'tu. Tahta henüz geçmiş olan genç Süleyman, saltanatının ilk yılında
Belgrad'ı zapt etmek suretiyle Fâtih'in düşüncesini gerçekleştirmiş oluyordu.
Onun, Belgrad'ın hemen arkasından Rodos üzerine yönelmesinde, nikbeti az da
olsa ayni psikolojinin etkili olduğunu söylemek mümkün olsa gerekir.
Rodos'un fethi hususunda
Divan-i Hümayûn'da yapılan müzakerelerde ekseriyet, Rodos seferine taraftar
görünmüyordu. Zira bunlar, Şövalyelerin şöhreti, adanın müstahkem olup uzun
süre muhasaraya dayanabilmesi ve bir sefer vukuunda Avrupa'nın derhal buraya
yardımda bulunabileceğini düşünüyorlardı. Bunlara göre sonu tehlikeli bir
macera ile bitecek sefere girişmek doğru değildi. Bu düşünceye karşılık Vezir-i
Azam Pirî Mehmed Pasa ile ikinci vezir Çoban Mustafa Pasa ve denizci Kurdoğlu
Müslihiddin Reis, Rodos seferine taraftar olup Avrupa tarafından endişe
edilmemesi gerektiğini ileri sürüyorlardı. Bu arada casusları vâsıtasıyla Rodos
hakkında bilgi toplayan Kanunî, sefere karar verir. Bununla beraber sefere
çıkmadan önce, Hammer'in ifadesiyle " Kur'an-i Kerim'in emrini yerine
getirmek için Üstada-i A'zam'a bir mektup gönderir. Bu mektupta Üstada-i Azam
teslim olması isteniyor ve arzusu ile itaati kabul ettiği takdirde şövalyelerin
hürriyetleri ile mallarına dokunulmayacağına dair, yerlerin ve göklerin
yaratıcısı olan Allah, O'nun elçisi olan Hz. Muhammed ve diğer Peygamberler
adına yemin ediyordu." Fakat bu teklif, Üstada-i Azam tarafından ret
edilir.
Bu sırada Avrupa
devletleri de birbirleri ile mücadele halinde bulunduklarından, Rodos ile
ilgilenebilecek durumda değillerdi. Rodos ile ilgilenebilecek tek devlet olan
Venedikliler de yapılan ticaret antlaşması ile pasif hale getirilmişlerdi.
Divan'da alınan sefer kararından sonra hazırlıklarına başlayan Osmanlı
ordusunun basına serdar olarak ikinci vezir Çoban Mustafa Pasa getirilir. Öte
yandan bu seferi haber alan Rodos Üstada-i Azamı Philippe Villiers de l'Isle
Adam, bazı tedbirler alarak kaleyi tahkim ettirmiş, yiyecek depolatmış, şehrin
önündeki limana zincir çektirmiş, ayrıca Papa ve Fransa'dan da yardım
istemişti.
Osmanlı donanması, 5
Haziran l522'de 300 gemi ile Çoban Mustafa Pasa komutasında harekete geçer.
Donanmada pek çok mühimmattan başka on bin deniz ve itfaiye neferi bulunuyordu.
Sultan Süleyman da 2l Receb 928 (l6 Haziran l522) tarihinde İstanbul'dan
hareketle Üsküdar'a geçmiş, buradan Kapıkulu askerleri ve sefere memur olan
diğer eyaletlerin tımarlı sipahileriyle birlikte karadan yola çıkmıştı. Bu
sefere nadir bir istisna olmak üzere, Sadrazam Pîrî Mehmed Paşa'nın amcası olan
Şeyhülislâm Zembilli Ali Cemalî Efendi (l503 - l525) de katılmıştır.
Osmanlı donanması, Rodos
yakınlarındaki Gnido adasına varmıştı. 24 Haziran'da Rodos önlerine gelen
Osmanlı donanması, Rodos kalesinin dört mil kadar doğusundaki bir limana demir
atar. Kaleyi abluka altına alan ordu, padişahın karadan gelmesini bekler.
Nihayet Kütahya - Aydın yolu ile Marmaris'e, oradan da 28 Temmuz'da Rodos
adasına geçen yüz bin kişilik ordu, surlar boyunca mevzilenir. Bu esnada
İngiliz, Fransız, İtalyan, İspanyol, Alman ve Portekiz milletlerine mensuba
şövalyelerden müteşekkil Rodos müdafileri ise kalenin beş ana burcunu müdafaaya
başlamışlardı.
Çarpışmalar, l
Ağustos'ta Alman burcuna top atisi ile baslar. Kanunî, Kızıltepe denen yerde
otağını kurdurarak kuşatmayı buradan idare eder. Şiddetle ve birbiri ardınca
süre gelen Osmanlı hücumları, beş ay kadar devam eder. Bu arada zaman zaman
kısmî başarılar da kazanılmıştı. Sonunda dayanamayacaklarını anlayan
şövalyeler, kaleyi teslim edeceklerini Kanuni’ye bildirmek zorunda kalırlar.
Yapılan müzakereler neticesi 21 Aralık 1522'de bir teslim antlaşması imzalanır.
Buna göre 2l3 yıllık sonuncu Haçlı Devleti de tarihe karışır. Buna göre Katolik
Hıristiyanların Yakın Doğu'dan tamamen uzaklaştırılmaları da sağlanmış olur.
Antlaşma gereği şövalyelerin adadan çekilmelerine müsaade edildiği gibi,
şehirdeki Hıristiyanların dinî ayin ve inançlarında serbest olmaları, ada
sakinlerine beş yıl kadar vergi vermemeleri ve kendilerinden devşirme
alınmaması gibi imtiyazlar da bahsedilmiştir. Bu arada tanassur etmiş olan
(Hıristiyanlığı kabul eden) Sultan Cem'in oğlu Murad da yakalanarak iki oğlu
ile birlikte ortadan kaldırılır. Şövalyelerin Rodos'u terkinden sonra Padişah,
20 Ocak 1523'te Câmie çevrilen Saint Jean Kilisesinde Cuma namazı kılmıştı. Bu
namazda imamlığı, sefere iştirak etmiş olan Şeyhülislâm Zembilli Ali Cemalî
Efendi yapmıştı. Rodos, Midilli sancağına bağlanarak Dindarzade Mehmed Bey'in
idaresine verilmiştir. Osmanlılar, ayrıca bu sefer sonrası Anadolu sahillerinde
Bodrum, Aydos, Tahtalı kalelerini, Leros, Sömbeki, Kalimnos, Limonsa adalarını
ele geçirmişlerdir. Böylece Rodos kalesi ve edesiyle birlikte On iki adanın
tamamı ve Bodrum da teslim olmuştu. Bodrum'un fethi, Anadolu tarihi bakımından
da önemlidir. Zira burası, Anadolu'da Hıristiyanların elinde bulunan tek toprak
parçasıydı.
29 Aralıkta Kanunî,
Rodos şehrine girip kaleyi gezer. Bu günlerde Hıristiyanlık âleminde Noel
kutlanıyordu Papa İkinci Hadrianus, Roma'da Saint Pierre'de Noel ayinini icra
ederken, kilisenin saçağından bir tas düşüp Papanın ayağına doğru yuvarlanır.
Kardinaller bu hâdiseyi muhasarası aylardan beri devam eden Rodos'un düşmesine
işaret saydılar.
Rodos'un fethi, Türk
topçuluğunun Avrupa topçuluğu karsısındaki üstünlüğünü gösterdiği gibi, o çağda
alınması adeta mümkün görülmeyen ve Hıristiyanlığın İslâm âlemine doğru bir
kalesi sayılan adanın zaptı, Avrupa'da büyük bir hayret ve teessür
uyandırmıştır. Bu arada Rodos'un fethini müteakibe Rodos hapishanelerinde
bulunan altı bin kadar Müslüman esir de kurtarılmıştır.
Rodos'a derhal Türk
göçmenleri yerleşmeye başladılar. Birçok câmi, imaret, mektep, medrese, çeşme
ve yol yapılıp ada imar edilir. Rodos, bir sancak merkezi olur. Buraya devamlı
olarak bahriye sancakbeyleri (Tümamiral) vali tayin edildi. 2 Ocak günü aksam
üzeri Kanunî Yeşil Melek kadırgasına binip Rodos'tan ayrılır. Anadolu'da
Marmaris'e geçer. 3 Ocak'ta da Marmaris'te idi. Aydın, Midilli, Karaşi, Menteşe
ve Saruhan sancakbeylerine, Anadolu beylerbeyimi Kasım Paşa'nın nezaretinde
Rodos'taki inşaat, imar ve iskân isleri bitinceye kadar adada kalmalarını emr
ettikten sonra İstanbul'a doğru yola çıkan Kanunî 26 günde İstanbul'a varır. 29
Ocak l523'te yedi ay on iki gün süren bu ikinci sefer-i hümayununu bitirerek
İstanbul'a gelmiş olur. Bu arada Osmanlı donanması da İstanbul'a döner.
Rodos'un fethi edilmesi
ile ilgili olarak gönderilen zafer namelere Venedik mukabelede bulunduğu gibi
Sah İsmail de cülûstan beri ilk defa olarak taziyet ve tebrik vecibesini yerine
getirmiş, Rodos fethinden dolayı da memnunluğunu bildiren bir mektup ile bir
elçi göndermişti.
Rodos'un fethi ile
Avrupa'da Kanunî'nin şöhreti biraz daha artmış oluyordu. Belgrad ve Rodos'un,
Hıristiyan dünyasının bu iki kilit noktası sayılan müstahkem kalelerinin Kanunî
tarafından düşürülmesi, Osmanlıların ileride başaracakları daha büyük fetihleri
için bir işaret sayıldı.
Hiç yorum yok