Yeni

İzmir'in Tarihi


İzmir'in Adı


   İzmir, sonraları Smira, Semire, Lesmire, Le Smirle, Esmira şekillerine de giren "Smyrna"nın Türkçeleşmiş halidir. Ancak Türkler başlangıçtan beri, bu şehri izmir diye adlandırmış olmalıdırlar.
   Smyrna kelimesine gelince, klasik yazarlar(Herodot, Strapon vb.) bunun bir kadın ismi olduğu konusunda birleşirler. Bir rivayete göre Smyrna, İmparator Teseus'un karsının adıdır. Fakat Smyra'nın bir amazon olduğunu gösteren rivayet daha doğru olsa gerek. Amazonların adı Smyrna olan bir kısım halk, Efes yahut Kolofon'dan Naulochon adını taşıyan Bayraklı'daki şehre gelerek buraya amazonlarının ismini vermişlerdi. Yunanca olmayan Smyrna kelimesi, eski yerli Anadolu dillerinden muhtemelen Hitit diline ait bir kelimedir. Diğer rivayetler ise Efesli Diana(Artemis)'in bir adının da "Samornie" olmasından gelir. Bir diğer rivayet ise ömrünün son zamanlarını Efes'de geçirdiği rivayet edilen Hz. Meryem'e, havariyun tarafından Smyrna adını taşıyan bir çiçek verildiği ve şehrin isminin bu çiçekten geldiği yönündedir. 

   Yerli bir Anadolu diline ait Smyrna'dan Türkçeleşen İzmir adına, yakın vakitlere kadar bir de "gâvur" sıfatı eklenirdi. Bu sıfat, İzmir'de yaşayan Hristiyanların çokluğundan verilmiş zannedilse de aslında bu konuyla bir ilgisi yoktur. Oysa gerçekte İzmir'deki Hristiyan  nüfusu ancak 17. yüzyıldan sonra artmaya başlamıştı. Halbuki daha 1402 yıllarında Timur'un tarihçileri o zamanlar Hristiyanlar elinde olan Aşağı Kale'den "Gavur İzmir" diye bahsediyorlardı. Anlaşılıyor ki bu tabir 1344 de Hristiyanlarca ele geçirilen Aşağı Kale'yi,  Türklerin elinde bulunan Kâdifekale'den ayırt etmek için kullanılmıştır. Bu tabir daha sonra yaygınlaşmış, bilhassa şehir bu aşağı kısma inince de tamamının adı addedilmiştir. Yoksa herkesin sandığı gibi şehirdeki gavurların çokluğundan veya başka bir sebepten değildir. 


 İlk Şehir(Eski İzmir)



   Milad sıralarında yaşayan coğrafyacı Strabon bugünkü İzmir'den takriben 4 km. mesafede, körfezin kenarında bir "Eski İzmir" den bahsetmektedir. Uzun süre Darağacı ve Halkapınar yöresinde aranan bu şehir Bayraklı yakınlarında bulunmuştur. Yakın zamanlara kadar İzmir’in en eski yerleşim alanı olarak bilinen Bayraklı’daki Tepekule kazılarından elde edilen buluntular M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanmaktaydı. Doğu Helen dünyasının en eski kutsal yapılarından biri olan Athena Tapınağı ve yine Helen dünyasının çok odalı ev tiplerinin en eski örnekleri ve İon Uygarlığı’na ait en eski parke döşeli yol burada yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Ancak 2006 yılında Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından İzmir Bornova’da bulunan Yeşilova Höyüğü’ndeki kazılarda kentin tarihinin M.Ö. 8500’e kadar uzandığı tespit edilmiştir.
   Ancak İzmir şehrinin öneminin M.Ö. 3. binde Bayraklı'da kurulan iskan yeriyle arttığını söyleyebiliriz. M.Ö. 3. bindeki bu İzmir, çok küçük bir yerleşme idi. Zaten küçük bir yer olan Tepekule'nin ancak güney kısımlarında görülmüştür. Fakat M.Ö. 2. binde Hititlerin kalmış olması muhtemel olan şehir, daha büyümüştür. Hatta İzmir adının aslı olan ",Smyrnae" kelimesinin bu zamanlarda Anadolu içlerinden gelen bir kelime olması muhtemeldir. Şehir M.Ö. 2000-1200 yılları arasına tesadüf eden bu ikinci tarih öncesi devresinde gelişmiş ve büyümüştür. 1200 yıllarında İzmir'de bir kültür değişmesi görünüyor. Herhalde bu vaka, Aiol lehçesi konuşan Helenlerin gelmesine işaret etmektedir. 
   Klasik yazarlara ve tarihçilere göre İzmir'in ilk sakinleri Lelejlerdir. M.Ö. 1102 veya 1015'te kurulmuş olan şehre daha sonra Aioller hakim olmuşlardır. Aiol çağı İzmirlileri bir ayin için şehri terk ettikleri sırada Efes yahut Kolofon'dan gelen İon'lar İzmir'e girerek kapıları, eski sahiplerine kapattılar. Klasik yazarlara göre Aioller devrinde "Naulochon" olan şehrin eski adı, yeni gelenlerin amazonlarının ismine bağlı olarak "Smyrna" olmuştur(M.Ö. 8. yüzyıl). Gerçekten de Bayraklı kazılarında M.Ö. 8. yüzyıl sonlarında bir kültür değişmesi tespit edilmiştir. 
   M.Ö. 8. yüzyılda başlayan ve 7. yüzyıl sonlarına kadar uzanan zaman içinde İzmir en parlak günlerini yaşamıştır. Büyük şair Homeros'un bu çağda İzmir'de, Meles çayı kıyılarında yaşadığı söylenir. 
   İzmir, bu parlak zamanında gelişen Lidya devletinin denize açılmasına engel oluyordu. Çevresini tehdit eder halde olduğundan dolayı İzmir, Lidya ile daimi bir mücadele içine girmişti. Lidya kralı Giges, 8. yüzyıl başlarında İzmir'e saldırdı ise de bir başarı elde edemeden çekildi. Lidya-İzmir savaşları sırasında bir defasında Lidyalılar bazı savaşları kazanıp İzmir önlerine kadar geldiler ve şehri muhasara ettiler. Haber gönderip şehirdeki hanımlar kendilerine gönderilmedikçe muhasaradan vazgeçmeyeceklerini bildirdiler. Bunu üzerine hizmetçiler, hanımlarının elbiselerini giyerek Lidya ordugahına gittiler. Onları sarhoş ettikten sonra, İzmirliler birden saldırarak Lidyalıları tamamen mağlup ettiler. 
   İzmir'in büyümesi, gelişen ticaretin sebep olduğu zenginlik İzmir'in birçok yapılarla süslenmesine vesile olmuştu. Tantalos'un Mezarı diye anılan ve kalıntıları bugün de görülen abidevi yapı bu devre aittir. Ancak bu tür maddi zenginliklere rağmen, İzmir'in kazandığı refah ve liks aynı zamanda sakinlerinin cesaretini de öldürdü. Önceleri başarı ile karşı koydukları asırlık düşmanları Lidyalılara bu defa direnemediler. Lidya kralı Alyattes, 605 yıllarında şehre saldırarak İzmir'i zaptetti ve tamamen yakıp yıktı. Bayraklı kazılarında bu tahribat, kalın bir kül tabakası halinde görülmektedir. 
   Yazılı kaynaklar bu tarihten sonra İzmirlilerin etraf köylere dağılarak 400 sene dağınık bir hayat yaşadıkları bilinmektedir. Bu sırada Anadolu Pers hakimiyetinde idi. İzmir, M.Ö. 540 yıllarında İranlı kumandan Harpagos tarafından tekrar tahrip edildi ve şehirde kalan küçük gruplar da şehri terk etti. Böylelikle şehir tamamen boş kaldı. Bazı İzmirliler M.Ö. 5. yüzyılda tekrar İzmir'e yerleşmeye başladıysa da şehir iyice fakirleşmiş, önemini yitirmişti. 


İzmir'in Kadifekaleye Nakli


M.Ö. 4. yüzyılda dağınık köyler halinde yaşayan İzmirlilerin Kadifekale'deki şehirde toplanmalarını klasik müellifler İskender'in bir rüyasına bağlarlar. Büyük İskender, Sardes'den Efes'e giderken, İzmir'den dolaşmış, Kadifekale'nin bulunduğu tepede avlanmaya gitmişti. Dönüşünde Nemesis mabedinin önünden geçerken, mabedin önünde bir kaynak ve dalları bu kaynağın üzerine doğru uzanmış bir çınar ağacına rastlar. Bu ağacın altında uyuya kaldığında nemesisler görünürler ve ondan buraya bir şehir kurmasını ve eski şehrin halkını buraya yerleştirmesini isterler. Bu rüyayı tabir eden Klaros kahini Pagos dağında, kutsal Meles'in karşısında oturanlar üç kat daha mutlu olacaklardır demiştir. Herhalde bu kahinin sözleri yeni yerleşmenin rağbet kazanmasını temin edecekti. İskender'in bir rüyasını gerçekleştirmek, generallerinden Lysimakhos tarafından gerçekleştirildi. Kadifekale'de yaptırdığı yeni şehre bütün İzmirlileri topladı ve kızının adı olan "Eurydikeia" diye adlandırdı. 

Seleukos'un oğlu Antiokhos çağında çıkan karışıklıklar sırasında İzmir de, diğer sahil şehirleri gibi bağımsızlığını kazanmıştı. Lysimakhos'un şehre verdiği Eurydikeia adı kendisinin ölümünden sonra unutulup gitmiştir. 

İzmir, M.Ö. 278 yılında, Trakya'dan gelen Galatların yağmasına maruz kaldı. Fakat Seleukos kralı 2. Antiokhos, Galatları mağlup ederek Anadoluyu büyük bir tehlikeden kurtardı. Bu sırada İzmir, Seleukos devletine tabi muhtar bir şehir idi.Mısır kralı Ptolomaios ile Seleukoslar arasındaki mücadelede İzmir şehri, Anadolu'nun güney batısını ele geçiren Ptolomaios'a karşı koydu. Bu yıllarda bir bahar günü İzmirli erkekler Dyanisos festivalini kutlamak için kırlara çıkmışlardı. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen Sakızlı gemiciler boş şehri zaptetmek için İzmir'e geldiler. Fakat İzmirliler derhal toplanıp düşmanı yendiler. Gerçi Protolomaios sonunda bir ara İzmir'e sahip oldu ancak çok geçmeden yine Seleukoslara geçti.

M.Ö. 3. yüzyıl ortalarından itibaren Bergama Krallığı da kuvvetlenmeye başlamıştı. İzmir de diğer şehirler gibi Bergama'ya bağlanmış ve ona sadık bir şehir olmuştu. Seleukos kralı 3. Antiokhos, Bergama'ya karşı giriştiği harekette, vaktiyle Ptolomaios'a tabi şehirleri kendisine bağlamak istemişse de, İzmir buna razı olmadı ve Roma'dan yardım istedi. M.Ö. 190 senesinde cereyan eden Roma-Seleukos savaşından sonra Antiokhos Toroslardan berisini terketti. Batı Anadolu'nun Roma hakimiyete geçmesine kadar devam etti. 

M.Ö. 133 tarihinden sonra İzmir, Roma İmparatorluğunun Asia eyaletine bağlı bir şehir idi. Anadolu ile Roma arasındaki ticarette de İzmir, Efesos ve Miletos ile birlikte geliyordu. İzmir bu ticaret sebebiyle gelişti. Ayrıca Romalı sürgünlere İzmir'de oturma hakkı verilmişti. Bu yüzden M.Ö. 2. yüzyılın sonlarından itibaren İzmir, bir Roma sürgün şehri oldu. 

Roma'nın ilk zamanlardaki bozuk idaresi halkı kendisinden soğutmuştu. Doğuda gittikçe kuvvetlenen Bithinya Pontos kralı Mithradates, Roma ordusunu yendikten sonra sahil şehirlerini de himayesine aldı. Mithradates Efes'te iken bütün Romalıların öldürülmesini emretti. Bu emir diğer şehirler gibi İzmir'de de yerine getirildi. Fakat Mithradates'in ordusu Romalı Sulla tarafından bozguna uğratıldı(M.Ö.84). Sulla, Müthradates tarafını tutan şehirlere ağır cezalar verdi. İzmir'in cezası da Sulla ordusunun teçhizatını tamamlamaktı. Tekrar bir Roma şehri olan İzmir'i, daha sonraları M.Ö. 78 yılında devrin hatibi Çiçero ziyaret etmiştir.

Sezar ile Pompeus arasındaki mücadelede İzmir, Pompeus tarafını tuttuysa da Sezar galip gelmişti. Sezar, Asia eyaletini Trebonius'a vermişti. Sezar'ın katlinden sonra Suriye eyaletine tayin edilen Dolabella, Trebonius'un kendisini İzmir'e sokmamasına kızarak şehre hücum etti. Geceleyin şehre girmeyi başaran Dolabella, Trebonius'u öldürdü, mabedleri yaktı ve Romalı sürgünleri de katletti. Daha sonra Suriye'ye geçti fakat orada intihar etti.

Augustus devri (M.Ö. 28-M.Ö. 14) İzmir'in en güzel sulh devri oldu. Doğunun mallarını Roma'ya gönderen en önemli liman olan İzmir'i bu sırada gören Strabon, şehri gördüğü şehirlerin en güzeli olarak anlatır. Antonius Pius zamanında Efes, Bergama ve İzmir arasındaki anlaşmaları ifade eden madalyalar basıldı. Keza bu devirde İzmir'de Aristeides adlı hatibin şöhret kazandığını görüyoruz. 


Bizans Devri

İzmir, ilk Bizans devrinde (395-1081), pek dış tehlikeye maruz kalmadı. Sadece Emeviler çağının İslam orduları, İstanbul'a karşı seferlerinde İzmir'i de zaman zaman tehdit ettiler. 665 senesinde Abdurrahman komutasında İslam orduları, Cius, Bergama ve İzmir'e hücum etmişlerdi. Kaynaklar şehrin düşüp düşmediğini belirtmiyor. Ancak İzmir, herhalde İslam ordularının eline geçmişti. Nitekim İstanbul'u muhasara eden Muhammed bin Abdullah kumandasındaki İslam donanması 671-672 kışını İzmir limanında geçirmişti. 

716 yazında Sard ve Bergama'yı aldıkları bildirilen Mesleme'nin komutasındaki İslam orduları, İzmir'i de tehdit etmiş olmalıdır. Bu kuvvetler daha sonra İstanbul üzerine yürüdüler. Bu tarihten sonra İzmir, artık İslam ordularının tehdidine uğramadı. Aksine, Bizans'ın 9. ve 10 yüzyıllardaki karşı saldırısında, Bizans harp filosunun Akdenizdeki en önemli üslerinden biri oldu. Bu tarihten sonra şehir Bizans için daha çok askeri üs hüviyetindedir. İzmir deniz ticaretinde ancak İznik İmparatorluğu devrinde (1204-1261) önemli bir merkez olacaktır.

Hiç yorum yok