Tarihin En Vahşi Hükümdarı: Kazıklı Voyvoda
Osmanlılar
tarafından Kazıklı Voyvoda, kendi milleti Ulahlar tarafından Tepeş (cellat),
Macarlar tarafından ise Drakul (şeytan) olarak adlandırılan III.Vlad, kardeşi
Radul ile birlikte 1442 yılında Eflak tarafından Osmanlılara rehin verilmişti. Osmanlılara
rehin verildiğinde on iki yaşında olan Vlad, Edirne sarayında tutuluyordu.
Burada Şehzade Mehmed (II.Mehmed) ile birlikte Molla Gürani’nin derslerine
katıldı.
Fatih Sultan
Mehmed, kendisi ile iyi ilişkiler içerisindeki Vlad’ı 1456’da Eflak prensliğine
atadı. Zeki ve cesur bir yapısı olan Vlad, Osmanlılardan öğrendiği komuta ve
idare yetenekleriyle kendisini kabul ettirdi. Boğdanlıları ve Macarları
birkaç defa bozguna uğratmıştı.
Osmanlı
Devleti’ne sadık görünüyor, her yıl haracını bizzat padişaha getiriyordu.
Padişah da kendisine hil’atler giydirip ihsanlarda bulunuyordu. Ancak Fatih,
Mora ve Karadeniz sahilleri ile uğraşırken Vlad eski bağlılığını göstermemeye
başladı. Artık vergilerini bizzat getirmek bir yana, hiç göndermiyordu. Kendi
hükmü altındaki insanlar dâhil olmak üzere çevre ülkelerin de mensuplarına zulüm
etmeye başladı. Batılı kaynaklar onun işkencelerinden uzun uzun söz etmekte ve
vahşi bir canavara dönüştüğünü anlatmaktadır. III.Vlad, kazığa geçirdiği
insanların oluşturduğu bir dairenin ortasında saray halkı ile beraber
yemek yemekten büyük zevk alırdı. Özellikle de Türkleri bu işkenceyle öldürmek
onun için bir tutku haline gelmişti. Eline Türk esirler geçince, ayaklarındaki
derinin yüzülmesini, açığa çıkan etin üzerine tuz dökülmesini ve ıstırabın
artması için keçilere yalatılmasını emrederdi. Bir gün şehirdeki bütün
dilencileri çağırtarak büyük bir ziyafet verdi. Dilencileri iyice doyurduktan
sonra masayı ateşe verdirip, hepsini diri diri yaktı. Bir defa da birkaç
kadının göğüslerini kestirip yerlerine çocuklarının başlarını diktirmişti. Bazı
kadınları da kazanlara attırıp haşlatıyor, etlerini çocuklarına yediriyordu.
İnsanları
doğramak, kazanlarda kaynatmak için özel yöntemler uygulamıştı. Bir gün eşek
üzerinde tesadüf ettiği bir papazı eşekle birlikte kazığa geçirtti. Hamile
olduğunu söyleyen bir sevgilisinin karnını yarıp doğru söyleyip söylemediğine
bakmıştı. Dil öğrenmek için Eflak’a gelen dört yüz Macar ve Erdelli genci casus
oldukları gerekçesi ile diri diri yaktı. Bohemyalı altı yüz kadar tüccarı da
Pazar yerinde kazığa vurdurdu. Bunların hepsini bir şenlik havasında yaptı. Tüm
bunlardan haberdar olan Fatih, kendisini kolay yoldan cezalandırmak istiyordu.
Bunun için Silistre Beyi Kâtip Yunus Bey’i Vlad’a yollayarak vergisini
bizzat İstanbul’a getirmesini istedi. Vlad ise İstanbul’a geldiğinde Eflak’ın
korunması için Fatih’ten asker istediğini bildirdi. Fatih, Niğbolu sancakbeyi
Hamza Bey’i bu istek üzerine Eflak’a gönderirken Vlad’ın mutlaka getirilmesini
de emretti. Hamza Bey ve askerleri Tuna önüne geldiğinde nehrin donmuş olduğunu
görüp beklemeye başladı. Vlad ise Fatih’in tasavvurundan haberdar mı olmuştu
yoksa bir planla mı asker istemişti bilinmez, donmuş olan Tuna’yı geçerek,
herhangi bir saldırı beklemeyen Hamza Bey kuvvetlerine baskın verdi. Bu
baskında Kâtip Yunus Bey şehit olurken Hamza Bey de esir düştü. Bütün esirler
kol ve bacakları kırıldıktan sonra kazığa oturtuldu. Hamza Bey’in kellesini
Macar Kralı’na yollayarak kendisinden yardım istemişti.
Kazıklı
Voyvoda bundan sonra Niğbolu, Vidin ve bütün nehir boyu şehirlerini
yağmalayıp katliam yaptı ve yirmi beş bin esirle Eflak’a döndü. Bu feci
durumu haber alan Fatih hiddetlenerek derhal sefer hazırlıklarını başlattı.
Bizzat
kendisi ordusuyla Vlad’ın peşine düştü. Osmanlı öncü birlikleri, Vlad’ın
ordusunu bozguna uğrattı. Ancak Voyvoda’yı ne kadar arasalar da bulamadılar.
Kazıklı Voyvoda, Macaristan’a sığınmıştı. Osmanlılar ile yeni barış yapmış olan
Macaristan Kralı, başına yeni bir bela açmak istemiyordu. Zulümlerinden
Macarların da pay aldığı Vlad’ı gelir gelmez hapsetti. Fatih, Kazıklı
Voyvoda’nın yerine küçük kardeşi Radul’u yıllık on iki bin duka vergiye
bağlayarak Eflak beyliğine getirdi. Radul Osmanlılara sadakatini bozmadı.
Macaristan’da hapis kalan Vlad, 1476’da Eflak ülkesinde yeniden göründü. Boğdan
ve Erdel birliklerinin desteğiyle tahtını yeniden ele geçirdi. Ancak teyakkuz
halindeki Mihaloğlu akıncıları Aralık 1476’da Vlad’ı Bükreş yakınlarındaki
Balteni’de iken ansızın bastırarak boğazladılar. Kesilen başını padişaha
gönderdiler.
Hüküm süresi
boyunca birçok vahşete imza atmış olan Vlad Drakul, kan dökücülüğü sebebiyle
vampir olarak efsaneleşmiş ve filmlere konu olmuştur. Vlad, Romanya’da kahraman
gözüyle bakılmaktadır. Romanya ordusu, modern bir saldırı helikopterine aho1-ro
drakula ismini vererek o'nu onurlandırmışlardır.
Kazıklı
Voyvoda unvanını almasına sebep olan insanları öldürme şekli ise kazığa
oturmaktı. Bu bir çeşit çarmıha germe işlemiydi, ama kurban çarmıha asılmak
yerine uzun, sivri bir sırıkla alttan kazığa geçiriliyordu. Diğer bir
şekilde söyleyecek olursak kazık vücudu dikey bir şekilde geçerdi. Daha sonra
bu bir orman dolusu vücut, onları seyretmekten ve kulak tırmalayıcı seslerini
dinlemekten zevk alan Vlad için sergilenirdi. İddiaya göre Vlad bir keresinde
20.000 türkü bu şekilde öldürüp düşmanlarını korkutup uzak tutmak için kazığa
geçirilmiş tüm bedenleri bostan korkulukları gibi sıra sıra dizmişti. Vlad
caniliğini sadece kurbanlarını kazığa geçirmekle sınırlandırmıyor aynı zamanda
onları pişirip doğramaktan da zevk alıyordu.
Vlad gerçek
bir vampir olmadığı gibi yine de modern vampir hakkında en inanılabilir tanıma
sahipti. Vlad yemeklerinde kurbanlarının kanlarını çorba gibi ekmeğini batırıp
içerdi. Bu söylenti 1463'te bulunan en kurallara uygun ve dürüstçe hazırlanmış
belgelerden biri olan "the story of a bloodthirsty madman called dracula
of wallachia" ile uygunluk göstermektedir. Yani Vlad’ın insan kanı
içmekten gerçekten zevk alıyor olması oldukça mümkündü.
Hiç yorum yok