Nuh Destanının İlk Motifleri
British
Museum’dan George Smith’in Babillilerin Gılgamış Destanı’nın onbirinci
tabletini bulup, çözümlediği zamandan bu yana Kitabı Mukaddes’teki tufan
öyküsünün bir İbrani yaratısı olmadığı bilinmektedir. Yani, Nuh tufanı olayı
tarihte ilk defa Hristiyanların kutsal kitabında geçmemektedir. Bununla
birlikte Babil tufan mitinin kendisi de Sümer kökenlidir. 1914 yılında Arno
Poebel, Üniversite Müzesi’nin Nippur koleksiyonunda bulunan ve içeriğinin büyük
bölümü tufan mitine ayrılmış altı sütunlu bir Sümer tabletinin üçte birini
kapsayan alt bölümünü yayımlamıştır. Araştırmacıların yeni bir tufan tableti
bulmak için araştırma yapmalarına karşın ne müzelerde, ne de özel
koleksiyonlarda ne de kazılarda tek bir tamamlayıcı parça bulunamadığından bu
parça hala tek ve eşsizdir. Poebel tarafından yayımlanan parça hala tek
kaynağımızdır ve yaptığı çeviri, temel ve standart olma özelliğini
korumaktadır.
Bu tabletin içeriği
yalnızca ana teması olan tufan öyküsünden dolayı değil, bundan önce gelen giriş
bölümleriyle de dikkat çekicidir. Metin çok hasar görmüş olmasına karşın, bu
parçalar Sümer kozmogonisi ve kozmolojisi üstüne verdiği bilgiler açısından
büyük önem taşır. İnsanın yaratılışı, krallığın kökeni ve tufandan önce var
olan en azından beş kent ile ilgili bazı açısından büyük önem taşır. İnsanın
yaratılışı, krallığın kökeni ve tufandan önce var olan en azından beş kent ile
ilgili bazı açıklayıcı ifadeler içerir. Burada mitin hemen bütün metni düş kırıklığına
uğratan karanlık ve belirsiz noktalarıyla birlikte verilmiştir; çiviyazısı
uzmanlarının ne tür güçlüklerle uğraştıklarını ve geleceğin onlar için nasıl
sürprizler hazırladığını göstermesi açısından iyi bir örnektir.
Tabletin
günümüze ulaşan üçte birlik kısmından önce gelen yaklaşık 37 dize
okunamadığından mitin nasıl başladığını bilemiyoruz. Okunabilen kısmında bir tanrı
diğerlerine olasılıkla insanlığı yok olmaktan kurtaracağını ve sonuçta insanın
tanrılar için yeni kentler ve tapınaklar kuracağını açıklar. Bunu izleyen üç
dizeyi bağlama oturtmak güçtür; sanki söylediklerini yaşama geçirmek için
tanrının gerçekleştirdiği eylemleri anlatır gibidir. Daha sonra gelen dört dize
insanın, hayvanların ve bitkilerin yaratılışını anlatır. Bu bölüm şöyledir:
“İnsanlarım,
onların yok oluşunda ben ..’ceğim,
Yaratıklarımın
…’sini Nintu’ya geri göndereceğim,
İnsanları
yerlerine geri göndereceğim,
Kentlerde,
tanrısal yasalara göre yerlerini kuracaklar,
Gölgelerine
dinginlik getireceğim,
Evlerimize,
kutsal yerlerdeki tuğlalarını koyacaklar,
Karar verme
yerlerimizi kutsanmış alanlarda kuracaklar.”
O
ateş-söndüren kutsal suya yön verdi,
Ayinler ve
yüce tanrısal yasalar koydu,
Yeryüzünde o
.. .. oraya … yerleştirdi.
An, Enlil,
Enki ve Ninhursag
Karakafalı
halkı biçimlendirdikten sonra,
Yeryüzünde
bol bitki yeşerdi,
Ovanın dört
ayaklıları (yaratıklar), hayvanlar, sanatkârca var edildi.
Bu metni,
bir diğer yaklaşık 37 dizelik kırık tablet izler. Sonra krallığın gökten
indirildiğini ve beş kentin kurulmuş olduğunu öğreniriz:
Resim- Tufan Sümerli Nuh ve Gemisi. Bu mitin eldeki tek belgesi
olan ve Üniversite Müzesinde bulunan tufan tabletinin Arno Poebel tarafından
çıkarılmış kopyası.
Krallığın
…’si gökten indirildikten sonra,
Yüce taç ve
krallık tahtı gökten indirildikten sonra,
O ayinleri
ve yüce tanrısal yasaları uyguladı ….,
… kutsanmış
yerde beş kent kurdu,
Onlara ad
verdi, ibadet merkezlerini bölüştürdü aralarında.
Bu
kentlerden birincisini, Eridu’ya, Nudimmud’a, öndere verdi,
İkincisini,
Bad-tibira’yı, …’ya verdi,
Üçüncüsünü,
Larak’ı, Endurbilhursag’a verdi,
Dördüncüsünü,
Sippar’ı, yiğit Utu’ya verdi,
Beşincisini,
Şuruppak’ı, Sud’a verdi.
Kentlerin
adlarını verip, ibadet merkezlerini aralarında bölüştürdüğü zaman,
… getirdi,
Gibi, küçük ırmakların temizliğini sağladı.”
Yine
yaklaşık 37 dizelik eksik var; bunlar büyük ölçüde tanrıların tufan çıkarıp,
insanlığı yok etme kararıyla ilgili olmalı. Metin yeniden okunabilir hale
geldiğinde, bazı tanrıların bu acımasız karardan hoşlanmadıklarını ve üzüntü
duyduklarını görürüz. Sonra da Kitabı Mukaddes’teki Nuh’un karşılığı olan Ziusudra’yla
tanışırız; dindar, tanrı korkusu olan, düşler ve büyülü sözler yoluyla
bildirilen tanrısal vahiyleri hep gözeten bir kral olarak betimlenmiştir. Mite
göre, tanrısal bir ses kendisine, tanrılar meclisinin bir tufan çıkarma ve
“insanlığın tohumunu kurutma” kararı aldığını bildirdiğinde Ziusudra bir
duvarın yanında bulunuyordu. Bu uzun bölüm şöyle:
Tufan…
….
Öyle karar
alındı ….
O zaman
Nintu….. gibi gözyaşı döktü,
Kutsal
İnanna halkı için bir ağıt tutturdu,
Enki kendi
kendine karar aldı,
An,Enlil,Enki
ve Ninhursag….,
Göğün ve
yerin tanrıları An ile Enlil’in adını söylediler.
O zaman kral
Ziusudra,…’nın paşişu’su,
Dev bir…
İnşa etti;
Alçakgönüllülükle,
itaatle, saygıyla, o…,
Her gün
uğraşarak, durmadan…,
Her türlü
düşü görerek…,
Göğün ve
yerin adlarını anarak….
… tanrılar
bir duvar….,
Ziusudra,
duvarın yanında durarak, dinledi.
“Solumda,
duvarın yanında dur….,
Duvarın
yanında sana bir söz diyeceğim, sözümü dinle,
Öğütlerime
kulak ver:
Bizim
…’mızla bir tufan ibadet merkezlerini silip süpürecek;
İnsanoğlunun
tohumunu kurutmak için…,
Karar böyle,
tanrılar meclisinin sözü.
An ve Enlil
tarafından verilen emirle…
Krallığı,
kanunu (sona erdirilecek).”
Metnin,
bundan sonra, Ziusudra’ya kocaman bir gemi yapması ve kendisini yok olmaktan
kurtarması için verilen ayrıntılı öğütlerle devam ediyor olmalı. Ancak metnin
bu kısmında da yaklaşık 40 dizelik bir diğer kırık olduğundan bu bölüm
kayıptır. Metin yeniden okunabilir hale geldiğinde, tufanın bütün şiddetiyle
“ülke”yi kapladığını ve yedi gün yedi gece sular altında bıraktığını görürüz.
Sonra güneş tanrısı Utu değerli ışığını her yere saçarak tekrar ortaya çıkar.
Ziusudra önünde yerlere kapanıp ona kurbanlar sunar. Bununla ilgili dizeler
şöyle:
Olağanüstü
kuvvetli fırtınaların hepsi, bir olup saldırdılar,
Aynı anda
tufan ibadet merkezlerini kapladı.
Yedi gün,
yedi gece boyunca,
Tufan ülkeyi
kasıp kavurdu,
Fırtınalar
koca gemiyi azametli dalgalara çarpıp dururken,
Işığını yere
göğe saçan Utu çıktı.
Ziusdra koca
geminin bir penceresini açtı,
Kahraman Utu
ışınlarını koca geminin içine saldı.
Kral
Ziusdra,
Utu’nun
önünde yerlere kapandı,
Bir öküz
kesti kral, bir koyun kesti.
Burada yine
39 dize kadarı kırıktır. Metnin günümüze ulaşan son dizelerinde Ziusudra’nın
tanrılaştırılması anlatılır. An ve Enlil’in önünde secdeye varan Ziusdra’ya
“tanrılarınki gibi bir yaşam” ve ebedi soluk verilir, sonra da “güneşin doğduğu
yer” Dilmun’a götürülür:
An ile
Enlil’in …’larıyla çıkardıkları “göğün soluğu, yerin soluğu” her yere yayıldı,
Topraktan
çıkan bitkiler boy attı.
Kral
Ziusudra,
An ile
Enlil’in önünde yerlere kapandı;
An ile Enlil
Ziusudra’yı bağırlarına bastılar,
Ona
tanrılarınki gibi bir hayat verdiler:
Tanrılarınki
gibi ebedi soluğu onun için yere indirdiler.
Böylece kral
Ziusudra’yı,
Bitkilerin
adının ve insanoğlunun tohumunun koruyucusunu,
Geçiş
ülkesine, Dilmun ülkesine, güneşin doğduğu yere yerleştirdiler.
Hiç yorum yok